<>.theiaStickySidebar:after {content: ""; display: table; clear: both;}
Yönetmen – Senarist Osman Akdağ:
Vatana dokunan eli kırar, destanını yazarız
Ülkemize uzanan elleri alır kırar, oturur destanını yazarız. Biz millet olarak bunu her dönem yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Anlı şanlı tarihimiz destanlarla doludur. O yüzden millet olarak diyoruz ki; “Sen askersin, toprak gibisin, şehit olursun ama ölmezsin…” Toprağa Düşen Kan filmi, 15 Temmuz Destanına canlarını vererek, kanlarını akıtarak ve vatanın her sathında günlerce nöbet tutarak yazanlara hediyemizdir. Biz vatan koruyucularına diyoruz ki; Sen askersin toprak gibisin, şehit olursun ama ölmezsin”.
Hayatının büyük bir bölümünü ülkesine hizmet ederek geçiren yönetmen Osman Aktaş gazetemizin konuğu oldu. 1960 yılında Araklı’da dünyaya gelen Akdağ bir çok önemli projeyi hayata geçirmiş, bir çok ödülle meslek hayatını taçlandırmıştır. Duayen yönetmen, senarist Osman Aktaş hazırladığı filmler ve yazdığı eserler üzerine siz değerli okuyucularımız için bilgiler verdi. Yaptığı çalışmalar için bizzat yerine giden ve teftişlerde, keşiflerde bulunan Ünlü Yönetmen Osman Aktaş’ın insan renkleri, dünya renkleri üzerine önemli açıklamaları, yeni projelerini sizler için derledik.
Osman Akdağ ile yaptığımız benzersiz sohbetten satırbaşları;
*Sayın Akdağ, sohbetimize isterseniz 2016 yılını kapsayan bir zaman dilimi ile başlayalım. Çünkü şu anda çekimlerine başlayacağınız “Toprağa Düşen Kan” filminin bağlantıları 2016 yılına gidiyor. Biz zamanı 2016 yılına döndürelim. O dönemde siz TRT Televizyonu ile bir anlaşma yapmıştınız. Ve bilindiği üzere siz bir çok çalışmayı bizzat yerinde teftiş ederek hayata geçiren birisiniz. Bu bağlamda 2016 yılında çok önemli bir proje için Doğu Türkistan’a yani Çin’e gittiniz. Bize bu süreç hakkında bilgi verir misiniz.
*Osman Akdağ: Tabii ki çok teşekkür ederim. Hayatımı ülkeme hizmet ederek geçirdim. Bir çalışma yaparken onu yaşamak önemlidir. Çalıştığınız eseri yaşayacaksınız ki ondaki her noktayı karşınızdakine aktarabilesiniz. 2016 yılının başında TRT Televizyonu ile bir anlaşma yaptık. Anlaşma Doğu Türkistan üzerineydi. Zor bir çalışma, biliyorsunuz ki Çin o bölgeyi çok ciddi bir kapatma ile dünyadan uzaklaştırmaya çalışıyor. Bizler ekip olarak hazırlandık, tüm izinlerimizi aldık ve Doğu Türkistan’a yolculuğa çıktık.
Çalışmayı 6 ay içerisinde bitirmemiz gerekiyordu. Hızlı hareket etmemiz gerekiyordu. Çünkü orada ne ile karşılaşacağımızı bilmiyorduk. İzinlerimizi aldıktan sonra Doğu Türkistan’a giriş yaptık. Tabii ki bir tercümanımız vardı. Çünkü orada Türkçe konuşuluyor mu bilemiyorduk. Ancak Doğu Türkistan topraklarına geçiş yatığımızda insanların Türkçe konuştuklarını gördük. Bu sevindirici bir durumdu. Biliyorsunuz ki Doğu Türkistan’da çekim yapmak yasak. Buna rağmen bizler içeri girebilmeyi başardık. Çok dağlık bir alan. Zorlu bir yolculuk ancak görev görevdir. İşimizi yapmamız gerekiyordu. Bir köye vardık. Orada çekimler yapmamız gerekiyordu. Biz gizli, saklı çekimleri yapıyoruz. Bu arada bir yağmur başladı, günlerce sürdü. Yağmurun altında günlerce çekim yapınca çok üşütmüşüm. Öyle bir üşütme ki çok kötü hasta olmuşum. Bir eve götürmüşler beni bırakmışlar. İki gün hiç kendime gelememişim. Bölge dağlık doktor yok. Gizli çekimler yapılıyor, o yüzden ne yapacaklarını şaşırmışlar. Öleceğimi düşünmeye başlamış ekiptekiler. Köyde yaşlı bir kadını bulmuş, getirmişler. Kadın bana bakmış hemen bir büyük keçi kesilmesini istemiş. Keçi kesilmiş, yaşlı kadın keçinin içini boşalttırmış ve beni anadan doğma derinin içerisine sokmuşlar. Her tarafımı o deri ile sarmışlar, beni bağlamışlar. Gece olmuş ben kendime gelmeye başladım. Allah’ım bir koku bir koku ölüyorum. Sağıma bakıyorum, soluma bakıyorum. Ancak hareket edemiyorum. Kollarım, her yerim sarılı kıpırdayamıyorum. Kokunun ne olduğunu da anlayamıyorum. O yöntem beni hayata döndürdü.
Kendime gelmeye başladım, baktım karşımda yaşlı bir kadın duruyor. Ben canlanmaya etrafa bakmaya başlayınca kadın dua etmeye başladı. “Tamam bu iş oldu” dedi. Uyumakta olan rehberimizi kaldırdı. Ardından bağlı olduğum ipleri çözdüler. Bana bir havlu verdiler ve beni banyoya soktular.
Ardından yemek verdiler. Çok güzel bir yemek yedim. Acılı her tür baharın olduğu bir şey. Tabii ki biz 6 ay için gittiğimiz Çin’de ancak 101 gün kalabildik. Çünkü Türkiye’de 15 Temmuz olmuştu. Biz de çalışmamızı çok hızlı yaptık ve hızla geri döndük. O süreçte ülkemizde olmamız gerektiğini düşünüyorduk.
*O keçi mevzuu bizim geleneklerimizde bulunuyor mu, eski Türk geleneklerinde araştırdınız mı?
*Osman Akdağ: Aslında çok eskiden bulunuyormuş. “Gön” deniliyor, keçinin derisine. İşte hastalandığımda beni o gön’e sarmışlar.
*Siz Çin’de üç ay kalmışsınız. Çin’in oradaki insanlara yaptığı zulümlerden bahsediliyor. Bir DNA değişimi yapmak için halk üzerinde ciddi baskıların olduğu söyleniyor. Siz orada bulunan bir kişi olarak bu söylenenlere tanık oldunuz mu?
*Osman Akdağ: Onlarda hiçbir DNA değişikliği yok. Bunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Has Türkler, has Türk Bölgesi.
* Edindiğimiz bilgilere göre oradaki insanlar zorla Çinlilerle evlendiriliyorlar nasıl yok?
*Osman Akdağ: Öle söylenildiği gibi Çinlilerle evlenme olayı yaygın değil. Aslında bir evlilik diyemezsiniz, evlilik gibi görünüyor. DNA değişikliği yok. Bu olayı genele yayamazsınız çünkü çok yaygın değil.
*Çalışmalarınız verimli oldu mu?
*Osman Akdağ: Evet çok güzel çekimler yaptık. Biz gelmeden Türkiye’de kalkışma olayı yaşandı. 15 Temmuz’da biz Doğu Türkistan’daydık. Ancak 1 Eylül’de Türkiye’ye gelebildik. Olayları görünce çok üzüldük. Çünkü birkaç yıl önce bir senaryo yazmıştım. Hemen aklıma yazdığım senaryo geldi. Bilgisayarımı açtım, acaba çöpe atmış olabilir miyim, silinmiş olabilir mi diye. Baktım ki yerinde duruyor. Hemen aldım ve 15 Temmuz olaylarını da senaryonun içine attım. Yeniden senaryoyu düzenledim. Tabii ki o dönemde “Toprağa Düşen Kan” adlı filmi çekmek istediğim öğrenildi. Bir çok yerden telefonlar almaya başladım.
*Bu telefonlar nasıl telefonlar, tehdit mi ediliyordunuz?
*Osman Akdağ: Evet tehdit telefonları alıyordum. Ölüm tehditleri alıyordum. Çünkü senaryomun içerisine eklediğim 15 Temmuz olaylarıyla tam bir terör filmi yazmıştım. Filmim için reklam ve sponsorluk anlaşmalarını yaparken bir grup benimle görüşmek istedi. Yurt dışından geleceklerini söylediler. O zaman Atatürk Havalimanı faaliyet içindeydi. Bakırköy İncirli köprüsünün orada buluşalım dediler. Pandemiden dolayı kapatma var. Sokağa çıkılmıyor. Ben gazeteci kökenli olduğum için dışarı çıkabiliyordum. Grup dedi ki, “Pazar günü saat 10 civarında biz görüşelim, 14.00’de uçakla reklam verecek olanlar da gelecek “ Tamam dedim. Ben köprüye gittim. Bekliyorum. Bakıyorum gelen yok giden yok. Havaalın yönüne bakıyorum. Kimseyi göremiyorum, hava çok güzel bu arada. Yarım saat böyle bekledim. Baktım birisi geldi. Osman Akdağ sen misin? dedi. “Evet” dedim. “Karşıdayız buyurun gidelim”dedi. Ama adamın duruşu sanki özel bir görevli veya polis olabilir. Ama resmi olduğu çok belli. Üst geçide çıktık. Adam, “geç kaldık, karşıda arabamız” dedi. Ancak bakıyorum, bir araba da göremiyorum. İçimde bir kuşku oldu. Baktım ki ileriden iki adam daha geliyor. Bir tanesi silahı çıkardı, bir tabancası vardı. Şakağıma silahı dayadı. Dedi ki; “filmi yapacak olan sen misin?” Evet dedim. Adam; “sen bu filmi yapabileceğini mi sanıyorsun” dedi. “Evet yapacağım” dedim. Adam:”seni öldürürüm” dedi. Olur, öldürebilirsiniz. Öldürmeniz mümkün. Burada bu vatan için şehit olan milyonlarca insanlardan biri de ben olurum. Zaten Rabbim’den de istediğim Şehitliktir. Bunu söyleyince, bunu isteyerek de söylediğimi zannetmiyorum. Rabbim yardım ediyor orda.
Bu sözümle aramızdaki mücadele başladı. Adamlar; “bu filmi yapmayacaksın, çocuklarının adreslerini biliyoruz”dedi. Döndüm adama ; “sanane kardeşim. Herkes yerinde, yurdunda, ben buradayım. Ancak o yerini bildiğiniz çocuklar var ya, onlar benim bu filim yüzünden öldüğümü öğrenirlerse eğer ,bunun intikamını alırlar “ dedim. Diğer sessiz olan “hadi gidelim, başımıza iş alacağız” dedi. Küfür ederek gittiler.
Bütün samimiyetimle söylüyorum o duvara yaslanarak oraya çöktüm. Etrafıma bakıyorum bende bir şey var mı? diye kendimi kontrol ediyorum. Tansiyon rahatsızlığım var, kalbim tekliyor. Adamlar gittiler. Giderken çok eski bir mercedes araba kullanıyorlar. Ben oraya çöktüğüm yerden bakıyorum. İleriye doğru gidiyorlar. Neticede gittiler.
*Çalışmayı durdurmadınız, devam mı ettiniz?
*Osman Akdağ: Evet çalışmalarıma devam ettim. Ancak yaptığım çalışmaları FETÖ’ye kimin sızdırdığını bilmiyorum. Tespit etmem de çok zor. Yanımda çalışan 16-17 kişi vardı. Hepsini işten çıkardım.
*İş yerinizi, adresinizi değiştirdiniz mi?
*Osman Akdağ: Hayır, herşey olduğu gibi yerinde kaldı. İşyerim hala aynı yerde.
*Tehditlerden sonra süreç nasıl işledi?
*Osman Akdağ: Çalışmalarım devam etti. Hiç durmadım hemen sonra afişlerimi yapmaya başladım. Ancak bunlar bu kadar gayretliyse bu dosyanın Cumhurbaşkanımıza ulaşmasını engelleyebilirler diye düşündüm ki, öyle de oldu. Dosyam Cumhurbaşkanımıza ulaşamadı.
Aslında bu filmi çoktan çekmiş olmam gerekiyordu, fakat bir çok engel çıktı karşımıza. Çekimler için Mardin’e gitmemiz oradan başlamamız gerekiyor. Ardından Batman’a gidilecek, Siirt’e geçilecek. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde çekimler yapılacak. İstanbul Şehitler Köprüsü’ne gelinecek orada çekimler yapılacak. Bunlarla ilgili çalışmaları bitirdim. Ancak “Kültür Bakanlığı”n da takıldık. Her şey tamam ancak bakanlık bize destek vermiyor. Bize hesap soruyor. Devletin verilen öncelikli işleri var deniyor. Bu filme destek vermiyor ise burada ciddi bir sorun var demektir, bir çelişki var demektir.
*Demek oluyor ki devletin kurumlarında ciddi şekilde FETÖ yapılanması var ve bu hala devem ediyor öyle mi?
*Osman Akdağ : Evet haklısınız, bir çok yerde hala FETÖ uzantısı bulunuyor. Ayrıca bunlar biliniyor da. Ancak ses çıkartılmıyor. Yerlerini dolduracak kadro geldikçe temizliyorlar.
* Sorunu çözebildiniz mi?
*Osman Akdağ: Evet sorunu çözdüm. Kendime yabancı bir finansör ortak buldum. Bu filmin içinde 12 saniye çok özeldir. Senaryom “Milli Savunma Bakanlığı”na gönderildi. Onlardan onay aldım. Kültür Bakanlığı daha önce onay vermişti. Bakın hiçbir yönetmen, senarist benim kadar uğraştırılmamıştır. Benim burada yapmama gereken o kadar büyük ki, küçük bir paraya mal olmuyor bu işler biliyorsunuz. 2018 yılında bunu yazdığım zaman iki tane helikopter yaptırmıştım. Bu filmin bana maaliyeti 2 milyon 700 bin dolardır.
15 Temmuz Destanını canlarını vererek, günlerce vatanın her sathında nöbet tutarak yazan necip milletimize “Toprağa Düşen Kan” filmimiz bir hediyedir.
Ünlü yönetmen Osman Akdağ’dan vatan sevdalılarına hediyesi olan “Toprağa Düşen Kan” filminin oyuncu kadrosu çok renkli. Ayrıca unutulmaz bir sloganla;
“Sen askersin toprak gibisin, şehit olursun ama ölmezsin” ekrana gelecek.
Toprağa düşen kan filmi tüm vatan sevdalılarına önemli mesajlar verecek. Filmin başrollerinde Onur Tuna, Esra Bilgiç, Boran Kuzum, Ekin Mert Daymaz, Hakan Meriçliler, Yavuz Ketenci, Serdar Gökhan gibi değerli oyuncular yer alacak.